Hayatın gidişatı, çoğu zaman fark etmeden içine sürüklendiğimiz bir düzenin üzerine kuruludur. Elektrik düğmesine bastığımızda lambanın yanacağını, markete gittiğimizde rafların dolu olacağını, internetin hep çalışacağını varsayarız. Kargo gelir, telefon çalar, ATM para verir... Bu düzende yaşarken, sistemin ne kadar kırılgan olduğunu unuturuz. Ta ki bir gün, her şeyin altüst olduğu o sabaha kadar.
Bir gün uyanırsın. Telefon çekmiyor. Wi-Fi yok. Haber yok. Televizyonda sürekli aynı acil durum mesajı dönüyor. Marketler boş, benzinliklerde kuyruklar, insanlar telaşlı. Bankalar kapalı. Nakite ulaşılamıyor. ATM’ler çalışmıyor. Şehir sessiz ama huzurlu değil. Bir şeyler olmuş. Büyük bir şey.
İşte bu noktada, çoğu insanın düşündüğü şey bellidir:
- Yeterince suyum var mı?
- Yiyeceğim kaç gün yeter?
- Evim güvende mi?
- Elektrik ne zaman gelir?
Ama hemen hemen kimsenin aklına gelmeyen bir şey var: Kediler.
Dört Patili Sessiz Kahramanlar
Birçoğumuz için kediler evimizin sevimli maskotlarıdır. Kanepede miskin yatan, mama saatinde hatırlatma yapan, bazen trip atan ama sonunda kucağa kıvrılıp uyuyan varlıklar. Ama kediler, sadece evin şımarık üyeleri değildir. Onlar, tarih boyunca insan yerleşimlerinin en önemli parçası olmuş, hatta birçok toplumda kutsal sayılmış canlılardır.
Çünkü kediler doğayla, insanla ve krizle barışık canlılardır. Gözlemcidirler. Sakin kalırlar. Gerektiğinde avlanırlar. Kendi işlerini hallederler. Bağımsızdırlar ama sadıktırlar. Ve en önemlisi fareleri, sıçanları, böcekleri kontrol altında tutarak görünmez bir sağlık ve hijyen hattı kurarlar.
Gerçek Felaketlerin Gerçek Tehditleri
Şöyle düşün: elektrik kesildi, soğutucular çalışmıyor, yiyecekler bozulmaya başladı, su arıtma sistemleri çöktü, hijyen kuralları gevşedi, insanlar çöplerini nereye atacağını bilemiyor, atıklar sokaklarda birikiyor.
Bu ortamda ilk sevinenler kim biliyor musun? Fareler. Sıçanlar. Haşereler.
Fareler sadece yiyecek tüketmekle kalmaz. Aynı zamanda su kaynaklarını kirletir, yiyecek depolarını delip bozar, hastalık taşır. Veba, salmonella, tifo, leptospiroz... Bunlar sadece kitaplarda kaldı sandığımız ama uygun ortamda hemen hortlayabilecek hastalıklardır. Ve o ortam, bir kriz anında çok hızlı oluşur.
Bu noktada insanlığın en büyük destekçilerinden biri tekrar devreye girer: Kedi.
Bir kedi yalnızca tek bir gecede onlarca fareyi kovalayabilir. Yalnızca kokusuyla bile haşereleri uzak tutabilir. Ve bunu hiçbir talimat almadan, ücret istemeden, yalnızca içgüdüleriyle yapar.
Cephede Bile Kedilerle Yaşamak
Bu sadece teorik bir bilgi değil. Günümüzün en dramatik krizlerinden biri olan Ukrayna-Rusya savaşında bu gerçek açıkça görüldü.
Siperlerde günlerini geçiren askerler, günün sonunda sadece silahlarıyla değil, yanlarındaki kedilerle hayatta kalmaya çalışıyorlar. Kediler, o soğuk siperlerde sadece psikolojik destek değil, aynı zamanda stratejik birer unsur haline gelmiş durumda. Fareleri ve böcekleri uzak tutuyorlar, yiyecek stoklarını koruyorlar, askerlerin moralini yükseltiyorlar.
O kadar ki, bazı cephe hikâyelerinde, bir siper ele geçirildiğinde oradaki kedilerin “ganimet” gibi alınıp götürüldüğü anlatılıyor. Kediler öylesine kıymetli hale gelmiş ki, savaş ortamında bile onlar için mücadele ediliyor.
Bu, modern çağın gerçek bir sahnesidir. Ve açıkça gösteriyor ki: Kediler sadece huzur zamanlarında değil, savaşta bile kritik rol oynarlar.
İnsanlığın Kedilerle Binlerce Yıllık İttifakı
İnsanlar kedilerle yaklaşık 9.000 yıldır birlikte yaşıyor. Antik Mısır’da kutsal sayıldılar. Orta Çağ’da fare istilalarına karşı en büyük savunma hattıydılar. Osmanlı döneminde bile sokak kedileri için özel su kapları, barınaklar yapılmış; halk, onlara bakmayı görev bilmişti.
Neden mi? Çünkü insanlar, bilinçli ya da bilinçsiz, kedilerin insan sağlığı ve yaşam kalitesi için ne kadar önemli olduğunu her zaman fark etti.
Ama günümüzde bu bağ zayıfladı. Şehir yaşamı, plastik kaplı süpermarket rafları, dijital alışverişler, doğayla bağlantımızı kopardı. Ve kriz anlarında doğayla bağı kuvvetli olan canlıların aslında ne kadar değerli olduğu unutuldu.
Kedilere Zarar Vermek = Kendine Zarar Vermek
Kriz zamanlarında ne yazık ki hayvanlar terk edilir. Kimi açlıktan, kimi güvenlikten, kimi de panikten. Hatta bazı aşırı örneklerde insanlar, hayatta kalmak için kedilere zarar verir. Onları besin olarak görenler olur. Ama bu, bir kediye değil, kendi geleceğine zarar vermektir.
Bir kediyi kaybetmek, evin, mahallen, sokağın doğal savunma sistemini ortadan kaldırmak demektir. O boşluğu sıçanlar doldurur. Ve onların getirdiği zararlar, senin her alandaki direncini kırar: Sağlığını, gıdanı, moralini, huzurunu. Üstelik bu kaybın telafisi yoktur. Çünkü yeni bir kediyi güvenle büyütmek, o krizin ortasında mümkün değildir.
Hayatta Kalma Planına Kedini Dahil Et
Tüm bunların ışığında yapılması gereken açık: Kriz senaryolarında sadece kendini değil, kedini de hesaba kat.
İşte birkaç öneri:
- Acil mama ve su stoğu
- Taşıma çantası (ani tahliyeler için)
- Aşı ve parazit karnesi
- Yedek kum ve küçük taşıma kabı
- Battaniye ya da yumuşak örtü
- GPS ya da iletişim bilgisi içeren tasma
- Onun için sessiz ve güvenli bir alan
Ve en önemlisi: Onu sadece koruma altına alma, onun da seni koruduğunu unutma.
Patili Bir Hayat Sigortası
Hayat, her zaman planladığımız gibi gitmez. Kimi zaman bir fırtına, kimi zaman bir kriz, kimi zaman bir savaş... Ne olursa olsun, en çok ihtiyacımız olan şeyler dayanıklılık, sadakat ve denge olur. İşte kediler bu üçünü de sunar. Sessizce, alçakgönüllü bir şekilde, patileriyle hayatı dengeye getirirler.
Belki onlar konuşmaz, ama çok şey anlatırlar. Belki yalnız takılırlar, ama asla yalnız bırakmazlar.
Bu yüzden ne olursa olsun:
Yanında bir kedi varsa, daha güvendesin.
Çünkü bazı kahramanlar miyavlayarak gelir.
Yorumlar
📩 Postapokaliptik.com’daki yeni içeriklerden anında haberdar olmak ister misin? Blogumuzun yan tarafındaki iletişim formuna "Mail almak istiyorum" yazarak mail listemize dahil olabilir, yeni içeriğimizi girdiğimiz anda mail kutundan okuyabilirsin! Spam yapmayacağımıza söz vermekle birlikte dilediğin zaman listeden çıkabileceğini de hatırlatırız. 🔥